Allah Meryem
Suresi’nde mümin ya da inkarcı, tüm insanların cehennemin çevresinde diz
çökeceğini haber vermektedir:
İnsan demektedir ki: “Ben öldükten sonra mı, gerçekten
diri olarak çıkarılacağım?” İnsan önceden, hiçbir şey değilken, gerçekten Bizim
onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu? Andolsun Rabbine, Biz onları
da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz
üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız. Sonra, her bir gruptan Rahman’a karşı
azgınlık göstermek bakımından en şiddetli olanını ayıracağız. Sonra Biz ona
(cehenneme) girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi biliriz. Sizden ona
girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir
karardır. Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri diz üstü çökmüş
olarak bırakıveririz. (Meryem Suresi, 66-72)
Ayetlerden
anlaşıldığı gibi, mahşer günü tüm insanlar “cehennemin çevresinde diz üstü
çökmüş olarak” hazır bulundurulacaklardır. Tüm insanlar, mümin ya da inkarcı,
cehennemin korkunç uğultusuna ve içindeki akıl durdurucu görüntülere şahit
olacaklardır. Ancak sonra Allah’ın dilemesiyle müminler kurtarılır ve
inkarcılar diz üstü çökmüş olarak bırakılırlar. Daha sonra da cehennemin içine
atılırlar.
Müminlerin de o
topluluk içinde olmalarının hikmetlerinden birinin, Allah’ın azametini daha iyi
kavramaları ve O’na şükretmeleri olduğu düşünülebilir. Cehennem azabının
şiddetini yakından gören mümin, Allah’ın kendisine verdiği imanın ne kadar
büyük bir nimet olduğunu iyice kavrar. Çünkü şahit olduğu cehennem o kadar
korkunçtur ki, yalnızca o azaptan kurtulmuş olmak bile, insan için büyük bir
mutluluktur.
Mümin, cehenneme
şahit olmakla, kıyas yapma imkanına sahip olur. Böylece insana verilecek en
güzel nimetleri barındıran, içinde ebedi kalacağı cennetin değerini daha iyi
anlar. Dünyada da acıdan kurtulmak büyük bir nimettir. Örneğin dağ başında
soğuktan donma tehlikesi geçiren biri için, içinde ateş yanan köhne bir baraka,
o an için en lüks otel odasından daha güzeldir. Günlerce yemek yememiş birisi
için kuru bir ekmek, normal zamanda yiyeceği en mükellef ziyafetten daha
lezzetli gelir. Acının sona ermesi, başlı başına büyük bir sevinç, neşe, huzur
ve dolayısıyla şükür kaynağıdır.
Cehennemi yakından
görüp Allah’ın kurtardığı mümin, işte bu sevince ulaşır. Cennet ile
ödüllendirilmesi de, Kuran’da sözü edilen “felah”ı (büyük kurtuluş ve mutluluk)
eksiksiz bir biçimde tatmasını sağlar. Var olan en büyük azabı gördükten sonra,
cennete girip hayal gücünün alamayacağı nimetlere kavuşan mümin cennetin
değerini çok iyi bilir. Geri kalan sonsuz hayatı boyunca da cehennem ortamını
hiç unutmaz, bu sayede cennetten aldığı zevk aynı oranda fazlalaşır.
Mahşer gününde
insanlar, Araf (burçlar) üzerinde bulunan, mümin ve inkarcıları yüzlerinden
tanıyan kimselerin şu sözleriyle karşılaşırlar:
İki taraf arasında bir engel ve burçlar (A’raf) üstünde
hepsini yüzlerinden tanıyan adamlar vardır. Cennete gireceklere: “Selam size”
derler, ki bunlar henüz girmeyen fakat (girmeyi) ‘şiddetle arzu edip
umanlardır.’ Gözleri cehennem halkından yana çevrilince: “Rabbimiz, bizi
zalimler topluluğuyla birlikte kılma” derler.
Burcun üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden
tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: “Ne (güç ve servet)
toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar
sağlamadı. Kendilerine Allah’ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz
kimseler bunlar mıydı? (Cennettekilere de) Girin cennete. Sizin için korku
yoktur ve mahzun olmayacaksınız.” (A’raf Suresi, 46-49)
İnsanlar yeniden
dirildikten sonra hesap günü yaratılmışların en hayırlıları olan müminler
(Beyyine Suresi, 7) ile yaratılmışların en aşağısı (Beyyine Suresi, 6) olan
inkarcıların birbirlerinden sonsuza kadar ayrılmaları vaktidir. Ayırma günü
Kuran’da şöyle bildirilmektedir:
Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte
getirildiği zaman. (Bu,) Hangi gün için ertelenmişti? (Mü’mini müşrikten,
haklıyı haksızdan) Ayırma günü için. Bu ayırma gününü sana ne bildirdi? O gün, yalanlayanların
vay haline. Biz, öncekileri helak etmedik mi? Sonra arkadan gelenleri onların
izinde yürüteceğiz. İşte Biz, suçlu-günahkarlara böyle yapıyoruz. O gün,
yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 11-19)
Kaf Suresi’nde
inkarcıların ve müminlerin ebedi yurtlarına yaptıkları yolculuk, şöyle
anlatılır:
O, ölüm sarhoşluğu, bir gerçek olarak gelip de, (insana)
“İşte bu, senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir” (denildiği zaman da). Sur’a
da üfürülmüştür. İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür. (Artık) Her bir
nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir. “Andolsun, sen bundan
gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki örtüyü açıp-kaldırdık. Artık
bugün görüş-gücün keskindir.” Onun yakını olan (ve yanından ayrılmayan melek)
dedi ki: “İşte bu, yanımda hazır durumda olan şey.” Siz ikiniz (ey melekler),
her inatçı nankörü atın cehennemin içine. Hayra engel olan, saldırgan
şüpheciyi. Ki o, Allah’la beraber başka bir İlah edinmişti. Artık ikiniz, onu
en şiddetli olan azabın içine atın. Onun yakın-dostu (saptırıcı) dedi ki:
“Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırmadım. Ancak kendisi (haktan) uzak bir
sapıklık içindeydi.” (Allah buyurur:) “Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben
size daha önce ‘kesin bir uyarı’ göndermiştim. Huzurumda söz değişikliğe
uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim.” O gün cehenneme diyeceğiz:
“Doldun mu?” O da: “Daha fazlası var mı?” diyecek. Cennet de, muttakiler için,
uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır. Bu, size vaat olunandır;
(gönülden Allah’a) yönelip-dönen (İslam’ın hükümlerini) koruyan. Görmediği
halde Rahman’a karşı ‘içi titreyerek korku duyan’ ve ‘içten Allah’a yönelmiş’
bir kalb ile gelen içindir. Ona ‘esenlik ve barış (selam)la’ girin. Bu,
ebedilik günüdür. (Kaf Suresi, 19-34)
Комментариев нет:
Отправить комментарий