Kuran’da bizlere,
evrendeki tüm yaratılmışların yanında, evrenin kendisinin de bir ölümü olduğu
haber verilir. Ölümlü olan yalnızca insan değildir. Tüm hayvanlar ölür,
bitkiler de ölür. Hatta gezegenler ve yıldızlar da ölür. Ölüm evrendeki tüm
yaratılmışların ortak kaderidir. Allah Katında ezelde belirlenmiş olan bir
günde tüm insanlar, canlılar, Dünya, Güneş, Ay, yıldızlar, kısacası tüm
maddesel varlıklar yok olacaktır. Kuran’da bu güne “kıyamet” (kalkış günü) adı
verilir; bu gün, “insanların,
alemlerin Rabbi için kalkacağı gün”dür. (Mutaffifin Suresi, 6)
İnsanın ölümünün
dehşet verici oluşu gibi, evrenin ölümü olan kıyamet de dehşet vericidir. O
gün, önceden inanmamış olanlar, Allah’ın azametini, kudretini ilk kez, hem de
çok büyük bir şiddetle hissedeceklerdir. İşte bu nedenle kıyamet, inkarcılar
için başlı başına büyük bir azap, bir dehşet, pişmanlık, acı ve şaşkınlık
günüdür. Kıyameti gören insan, hiçbir şekilde tarif edilemeyecek, dünyadaki tüm
korkulardan yüzlerce kat şiddetli olan bir korkuya kapılacaktır. Kuran’da,
kıyametin aşamaları, bu büyük olayın nasıl gerçekleşeceği ve bunu gören
insanların ne hale geleceği tarif edilir.
Sur’a İlk Üfleniş
Kıyametin
başlangıcı Sur’a üfürülmesi ile olur. Bu, dünyanın ve bütün evrenin toplu
yıkımının ve sonun başlangıcının işaretidir. Artık geriye dönüş yoktur. Bu,
dünya hayatının tamamen bitip herkes için gerçek hayatın, yani ahiretin
başladığının sesidir. Bu ses, inkar edenlerin kalplerinde kesintisiz ve sonsuza
dek taşıyacakları korku, dehşet, yılgınlık ve şaşkınlığı başlatan ilk sestir.
İman etmeyenlerin bundan böyle, sonsuza değin geçirecekleri zorlu günlerin
başladığının habercisidir. Müddessir Suresi’nde kıyamet gününün inkarcılar için
nasıl bir an olduğu şöyle haber verilmiştir:
Çünkü o boruya (sur’a) üfürüldüğü zaman. İşte o gün,
zorlu bir gündür. Kafirler içinse hiç kolay değildir. (Müddessir Suresi, 8-10)
Sur’a üfürülmesi,
elbette ki inkarcılarda büyük bir dehşet ve huzursuzluk yaratacaktır. Kaynağı
görülemeyen, algılanamayan, tanımlanamayan ürperti verici bir ses, tüm dünyayı
kaplayacak, insanlar büyük bir olayın başladığını hissedeceklerdir. Sur’un
sesini duymanın verdiği huzursuzluk, giderek panik ve dehşete dönüşecektir.
Sur’a üfürülmesinden sonra birbiri ardına gelecek olan olaylar ise, bu dehşeti
hayal edilemeyecek bir seviyeye çıkaracaktır.
Yeryüzünün Yıkımı
Kuran’da
bildirildiğine göre, Sur’a üfürülmesini büyük bir sarsıntı ve kulakları
patlatırcasına gelen bir gürleme takip eder. Bu anda insanlar artık korkunç bir
felaketle karşı karşıya olduklarını anlamışlardır. Dünyanın ve yaşamın yok
olmakta olduğu iyice ortaya çıkmıştır. Bu nedenle de dünya üzerindeki şeylerin
değeri bir kaç saniye içinde sıfıra iner. Kıyametin yalnızca gürültüsü bile
insanlar arasındaki bütün dünyevi bağları kopartıp parçalamaya yeterli olur.
İnsanlar, artık yalnızca bir kaçıp kurtulma duygusuyla dolmuşlardır. Korku her
yeri kaplamış, herkes kendi derdine düşmüştür:
Fakat “kulakları patlatırcasına olan o gürleme” geldiği
zaman, kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar. Annesinden ve babasından, eşinden
ve çocuklarından. O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır.
(Abese Suresi, 33-37)
Yerin, şiddetli bir
sarsıntı ile sarsıldıktan sonra yaratıldığından beri içinde barındırdığı, artık
hiçbir anlam ve değeri kalmayan hazinelerini ve sırlarını dışarı çıkaracağı
Kuran’da haber verilir:
Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı, yer ağırlıklarını
dışa atıp-çıkardığı ve insan: “Buna ne oluyor?” dediği zaman; o gün (yer),
haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir. (Zelzele
Suresi, 1-5)
Korkunç bir
gürültü, ardından yerin şiddetle sarsılması ve bir de yeraltındaki maddelerin
volkanik patlamalarla her yandan dışarı boşalması, dünya üzerindeki herşeyin
değerini bir anda yok etmiştir. İnsanlar bu ana kadar bu şeylere çok önem
vermektedirler. Örneğin evleri, işyerleri, arabaları, tarlaları onlar için çok
önemlidir. Tüm hayatlarını iyi bir ev satın alıp içinde oturmak üzerine kurmuş
olabilirler. Ancak bunların ne kadar geçici amaçlar olduğu kıyametin daha ilk
dakikalarında ortaya çıkar. İnsanların hayatlarını adadıkları yapılar, kağıttan
bir ev gibi bir anda yıkılıp yok olur. Hayatını içinde çalıştığı şirkette
yükselmeye adamış olan bir insan, artık bir hiç haline gelmiştir. Bir ülkede
iktidarı ele geçirmek için çaba harcamış olan bir başkası da aynı korkunç
durumdadır. Çünkü artık ortada ülke kalmamıştır... Allah rızası için yapılmış
ibadetler dışında herşey anlamını yitirmiştir. Kuran’da bildirildiği gibi, “O, ‘herşeyi batırıp gömen büyük-felaket’ (Kıyamet)
geldiği zaman. O gün, insan, neye çaba harcadığını düşünüp-anlar. Görebilenler
için cehennem de sergilenmiştir.” (Naziat Suresi, 34-36)
- Dağların Parçalanışı
Kıyamet günü
yaşanan felaketler hayal gücünün alamayacağı niteliktedir. Yeryüzündeki en
sağlam yapılar olan heybetli, sarsılmaz dağlar yerlerinden oynatılıp yürütülür;
köklerinden savrulur, yakılır, paramparça edilirler. En ufak bir depremde
paniğe kapılan, kimi zaman bütün bir geceyi korkudan sokakta geçiren insanlar
için, gözlerinin önünde dağların yerinden oynatıldığı türden bir felaket
dayanılabilecek gibi değildir.
Kuran’da dağların
kıyamet günündeki durumları şöyle tasvir edilir:
Artık Sur’a tek bir üfürülüşle üfürüleceği. Yeryüzü ve
dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile
birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. İşte o gün, vakıa (bir gerçek
olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş)tur. (Hakka Suresi, 13-15)
Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir.
Sur’a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz. O sırada gök açılmış
ve kapı kapı olmuştur. Dağlar yürütülmüş, artık bir serap oluvermiştir. (Nebe
Suresi, 17-20)
Dağlar, yürütüldüğü zaman. Gebe develer, kendi başına
terkedildiği zaman. Vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman. (Tekvir Suresi, 3-5)
Ve dağların ‘etrafa saçılmış’ renkli yünler gibi
olacakları (gün). (Kaaria Suresi, 5)
O gün, taş, toprak
ve kayalardan meydana gelen kapkara dağları bile rengarenk yün parçaları gibi
etrafa savuran sınırsız, kahredici bir güç vardır. İnsan bu gücün, “doğanın
gücü” olmadığının artık çok iyi farkındadır. Bir zamanlar ilah edindiği,
müstakil bir güç sahibi zannederek isim taktığı “tabiat ana”, kendi yok oluşuna
bile çare bulamamaktadır. Allah’ı gereği gibi takdir edemeyip inkar eden
insanlar kıyamet günü hayatları boyunca yanlış yerlere atfettikleri bu gücün
gerçek sahibinin kim olduğunu anlarlar. Ama bu, artık onlara hiçbir fayda
sağlamayacaktır. Yaşamları boyunca akıl ve vicdanlarıyla anlayamadıkları
gerçeği, şimdi dehşetle anlayacaktır.
Bu dehşet, o gün,
canlı cansız tüm varlıkları sarmıştır. Kıyamet günü yaşanan her sahneye bu
korku ve dehşet hakimdir. İnsan, hayvan ve tabiat, hepsi bu ortak korku altında
ezilirler. Artık ne dağlar bildiğimiz heybetli dağlar, ne deniz alıştığımız
engin deniz, ne de gök o eski sınırsız, erişilmez göktür. Güneş, yıldızlar,
bütün evren kıyametin sarsıntısıyla kuşatılmış, kendilerini yaratana boyun
eğmiştir. Koskoca dağlar kumdan kaleler gibi ufalanırlarken, bu dağların,
denizlerin, yıldızların yanında çok daha küçük ve aciz olan insan ise, korku ve
telaşının içinde ezilecek, büyük bir yıkım yaşayacaktır. O günün dehşetinden
yalnızca Allah’tan korkup sakınan, O’na iman etmiş ve hayatı boyunca Kuran’a
bağlı yaşamış olanlar korunacaktır. Bu Allah’ın Kuran’da vaat ettiği bir
gerçektir:
Sur’a üfürüleceği gün, Allah’ın dilediği kimseler
dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri
‘boyun bükmüş’ olarak O’na gelmişlerdir. (Neml Suresi, 87)
- Denizlerin Kaynaması
Kıyamet gününün
dehşetini anlamak için şu anda sahip olduğumuz düşünce kıstasları yeterli
değildir. Ama o gün meydana gelecek yıkımın Allah’ın sonsuz kudretinin bir
tecellisi olacağını bilmek, insanı felaketin boyutları hakkında fikir sahibi
yapabilir. Örneğin dünyadaki en büyük kütle ve en büyük hayat kaynağı olan okyanusların
benzin gibi tutuşturulması ve taşırılması o gün hakkında Kuran’da insanlara
verilen örneklerden biridir:
Denizler, tutuşturulduğu zaman.
Nefisler, birleştiği zaman. (Tekvir Suresi, 6-7)
Denizler, fışkırtılıp-taşırıldığı zaman. (İnfitar Suresi,
3)
Göklerin Yok Edilişi
Kıyamet gününün
yıkımı ve dehşeti yalnızca dünyayı değil, evrenin de tümünü kaplar. Yeryüzü,
yerin altı, dağlar, denizler için olduğu gibi gökyüzü, Ay, Güneş, yıldızlar ve
gezegenler için de belirlenmiş ölüm vakti gelmiştir. Allah Kuran’da, o büyük
gün hakkında şöyle buyurur:
Şüphesiz, size vadedilen gerçekleşecektir. Yıldızlar
‘örtülüp (ışıkları) silindiği’ zaman. Gök yarıldığı zaman. Dağlar, kökünden
sökülüp savurulduğu zaman. (Mürselat Suresi, 7-10)
Kıyametle beraber,
insanın bildiği, alıştığı ve sonsuza dek süreceğini sandığı bütün varlıklar ve
düzenler temelinden bozulmaya uğrar, darmadağın olur ve en sonunda yokluğa
karışırlar. O gün gökyüzünün uğradığı akıbet de böyledir. Gökyüzü, insanın
doğumundan itibaren varlığından ve devamından emin olduğu, kendisini koruyan
bir tavandır. Oysa kıyamet günü hayatı boyunca insanı saran atmosfer, o gün
aynen erimiş maden gibi akkor haline gelir. Kuran’da, o gün gökyüzünün durumu, “gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün”
(Mearic Suresi, 8) şeklinde tarif edilmektedir.
Kıyamette
gerçekleşecek olan bu büyük olayların insana vereceği dehşet, normal zamanlarda
oluşan doğal felaketlerin verdiği korku ile kıyaslanarak belki kısmen
anlaşılabilir. Depremler ya da volkanik patlamalar, bilindiği gibi insanların
en çok korktuğu olaylardandır. Yeryüzünün doğal, süregelen ve alışılmış
şartlarında meydana gelen bu tür değişiklikler, çoğu insanda büyük panik
meydana getirir. Depremle çatlayan yer kabuğu veya lav püskürten bir volkan,
insandaki alışmışlığı ve rahatı bir anda ortadan kaldırır. İnsan, umursamadan
her gün bastığı sağlam zeminin değerini, o felaket anında çok iyi anlar.
Ancak verdiği bütün
acılara rağmen deprem veya yanardağ patlaması, geçici olaylardır. Bir deprem ya
da patlama yaşanır ve biter. Bir süre sonra acıları unutulur, bir anı olarak
kalır. Ama kıyamet günü, ne bir depreme ne de başka bir afete benzemez. Bu
günde birbiri ardına gelen inanılmaz yıkımlar, var olan herşeyin artık geri
dönüşü olmaksızın yok olduğunun açık delilidir. Örneğin insanın hayal gücünü
aşan bir olay gerçekleşecek ve gökyüzü, çatlayarak yarılacaktır. Bu, insanın
bildiği tüm “fizik kuralları”nın, güvendiği her türlü kavramın bir anda yok
olması demektir. Binlerce yıldır varlığına alışılmış yeri ve göğü, onları inşa
eden Yüce Allah paramparça eder. Kuran’da, o an “Gök çatlayıp-yarıldığı zaman, yıldızlar,
dağılıp-yayıldığı zaman, denizler, fışkırtılıp-taşırıldığı zaman”
(İnfitar Suresi, 1-3) olarak tarif edilmektedir. Başka ayetlerde ise, bu olay
şöyle haber verilir:
Gök, yarılıp-parçalandığı. Ve ‘kendi yaratılışına uygun’
Rabbine boyun eğdiği zaman. (İnşikak Suresi, 1-2)
İnsanların dünyada
gözlerinde büyüttükleri herşey parça parça edilmiştir. Gökyüzü cisimleri de
birer birer ölürler. Bu, ayetlerde bildirildiği gibi, “Güneş köreltildiği zaman, yıldızlar,
bulanıklaşıp-döküldüğü zaman”dır. (Tekvir Suresi, 1-2)
Yüzbinlerce yıldır ışık saçan, dünyanın hayat ve enerji kaynağı Güneş, dürülüp
söndürülünce onun gerçek bir sahibinin olduğu ve o ana kadar ancak O’nun
emriyle hareket ettiği gözler önüne serilir. İnsanların hep erişilmez,
muhteşem, esrarengiz gördükleri ve içinde evrenin engin sırları barınır
sandıkları yıldızlar bir bir düşürülüp söndürülür. Sarsılmaz dağlar yerinden
oynatılıp yürütülür, uçsuz bucaksız engin denizler kaynatılıp buharlaşır,
herşeyin varlığının ve yazgısının gerçek sahibinin kim olduğu, herşeyin
üstündeki tek ve gerçek kudret sahibinin kim olduğu, yegane hakimiyetin kime
ait olduğu tüm açıklığıyla ortaya çıkar. Artık verilen süre tamamlanmış ve dinden
uzak insanlar içine daldıkları gafletten olabilecek en büyük felaket ile
uyandırılmıştır. Bu gafletin sebebi söz konusu insanların Allah’ın “kadrini”
(gücünü, kuvvetini) henüz dünyada iken tam olarak anlayamamış olmalarıdır. Oysa
o gün evrenin ve yaşamın sahibinin kim olduğu çok iyi anlaşılacaktır. Bir
ayette şöyle buyrulmaktadır:
Onlar, Allah’ın kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa
kıyamet günü yer, bütünüyle O’nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ eliyle
dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından münezzeh ve Yücedir. (Zümer Suresi,
67)
Комментариев нет:
Отправить комментарий