Fiziksel
durumları
Din gününde
insanlar yeni bir yaratılışa sahip olurlar. Buna göre müminlerin yüzü imanın
nuru ve güzelliğini taşırken kafirler "çirkinleştirilmişlerdir":
Bu
dünya hayatında onların arkasına lanet düşürdük; kıyamet gününde ise, onlar
çirkinleştirilmiş olanlardır. (Kasas Suresi, 42)
Yine pek çok
ayette o gün inkar edenlerin yüzlerini toz, zillet ve karartının kapladığı,
simsiyah olduğu bildirilmiştir:
Ve
o gün, öyle yüzler de vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı
sarıp-kaplamıştır. İşte onlar da, kafir, facir olanlardır. (Abese Suresi,
40-42)
Kıyamet
günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün.
Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 60)
Yüzlerdeki bu
fiziksel çirkinleşme metafizik bir durumdur. Allah'ın istediği gibi yaşayıp,
haysiyetli bir yaşamı tercih etmeyen bu insanlar nefislerine uyarken aslında
küçük düşmeyi göze almışlardır. Nefse uymanın, vicdana karşı gelmenin
çirkinliği ve onursuzluğu üzerlerindedir. İşte bundan dolayı "küçük
düşürülmüşler" olarak cehenneme sürülmüşlerdir:
Eğer
Biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere
saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan,
kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi
yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki
düşünsünler. (Araf Suresi, 176)
Nefsin küçük
oyunlarına yenik düşen bu insanlar dünyada büyüklenmenin karşılığını ahirette
aşağılanma olarak görürler. Gaşiye Suresi'nin 2. ayetinde yalnızca fiziksel
çirkinliklerinden değil, aynı zamanda aşağılanmış olduklarından da bahsedilir:
O
gün, öyle yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır. (Gaşiye Suresi, 2)
Tehditlere
rağmen ayetleri dikkate almamış, uygulamaya yanaşmamış ve durumlarını
düzeltmemiş olan inkarcılar, o anda hiç beklemedikleri kadar aşağılık ve
çaresiz bir duruma düşmüş olmanın şaşkınlığını yaşarlar. Allah'ın ayetlerini
reddedip kendi tutkularına göre keyfi bir yaşamı seçenler, Kuran'da belirtilen
azabı bu tavırları ile hak etmektedirler. Bu kişilerin hesap gününde
düşecekleri durum oldukça zordur. Allah hiç şüphesiz hak ile hükmetmesi ve
adaleti dolayısıyla, vaatlerini gerçekleştirecektir. Ayetlerde şöyle buyrulur:
...
Kıyamet günü, Biz onları yüzükoyun körler, dilsizler ve sağırlar olarak
haşrederiz. Onların barınma yerleri cehennemdir, ateşi sükün buldukça çılgın
alevini onlara arttırırız. (İsra Suresi, 97)
O
da (şöyle) demiş olur: "Ben görmekte olan biriyken, beni niye kör olarak
haşrettin Rabbim? (Allah da) Der ki: "İşte böyle sana ayetlerimiz
gelmişti, fakat sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın.
(Ta-ha Suresi, 125-126)
Kuran'da
kafirlerin gözlerinin o gün zilletten düşük olacağı da şöyle bildirilmektedir:
Gözleri
'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi
kabirlerinden çıkarlar. (Kamer Suresi, 7)
Kafirlerin kör
ve zilletten düşmüş olan gözleri de görünümlerindeki korkunçluğu ve iğrençliği
arttırır. Gözdeki ifade ve dehşet verici görünüm o gün inkarcılara verilmiş bir
özelliktir. Allah Taha Suresi'nde bu kişileri şöyle tarif eder:
Sur'a
üfürüleceği gün, Biz suçlu-günahkarları o gün, (yüzleri kara, gözleri) gömgök
(kaskatı ve kör) olarak' toplayacağız. (Ta-ha Suresi, 102)
Yine Kuran'da,
Allah'ın gönderdiği elçilere ve ayetlerine karşı büyüklenen bu insanların din
günü de burunları üzerine damga vurulacağı bildirilmiştir:
Yakında
Biz onun hortumu (burnu) üzerine damga vuracağız. (Kalem Suresi, 16)
Bu durum
dünyadayken haksız bir büyüklenme içinde olan insanlar için önemli bir
aşağılanma sebebidir. Burunların hortum olarak tarif edilmesi ve hortumların
üzerine iğrençliklerini arttıran damgaların vurulması, inkarcıların ahiretteki
çirkinlikleri ve düştükleri aşağılık durum hakkında fikir vermek için yeterlidir.
Ahirette son derece rahat ortamlarda yaşayacak olan müminlerin aksine
inkarcılar sürekli aşağılanacakları bir hayata başlamaktadırlar artık. Müminler
ve inkarcılar arasındaki bu fark ayetlerde şöyle bildirilir:
O
gün yüzler ışıl ışıl parlar. Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler vardır
ki kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli büken işlerin yapılacağını
anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 22-25)
Ne kaçma ne
saklanma ihtimalleri vardır. Allah Kuran'da görünümleriyle hemen tanınan
kafirlerin, alınlarından ve ayaklarından yakalanarak cehenneme atıldığını şöyle
bildirmiştir:
(Çünkü
o gün) Suçlu-günahkarlar, simalarından tanınır da alınlarından ve ayaklarından
yakalanırlar. (Rahman Suresi, 41)
Konuşmalarına
İzin Verilmez
İnkar edenler o
gün hayatlarına ait unuttukları her hareketin karşılarına çıkmasını tarifsiz
bir şaşkınlık ve pişmanlıkla karşılarlar. Kuran'da bahsedilen "keşke"
veya "eyvah" şeklindeki haykırışları taşıdıkları pişmanlığın aslında
bir faydası olmadığının farkında olduklarını gösterir. "Eyvahlar bize,
keşke Allah'a itaat etseydik ve elçiye itaat etseydik." (Ahzap Suresi, 66)
diyerek hayıflanan bu insanların yakınma ve özürlerinin artık hiçbir
geçerliliği yoktur. Yalvarışlarına, ağlamalarına, acı dolu haykırışlarına ve
yardım çağrılarına Allah'tan gelen karşılık Kuran'da şu şekilde anlatılmıştır:
Denildi
ki: 'Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, Biz de sizi bugün
unutuyoruz." (Casiye Suresi, 34)
Bunlara rağmen
söz konusu insanlar Allah'tan istekte bulunmaya devam ederler. Bir kısmı Allah'tan
yok olmayı ister. Bir kısmı karşılaştığı azaptan kurtulmak için sahip
olduklarını fidye olarak vermek ister, bir kısmı dünyaya geri dönüp
yaptıklarını telafi etmek ister. Kuran'da bu insanların salih amellerde
bulunmak için dünyaya geri çevrilme istekleri şu şekilde anlatılır:
Suçlu-günahkarları,
Rableri huzurunda başları öne eğilmiş olarak: "Rabbimiz, gördük ve
işittik; şimdi bizi (bir kere daha dünyaya) geri çevir, salih bir amelde
bulunalım, artık biz gerçekten kesin bilgiyle inananlarız" (diye yalvaracakları
zamanı) bir görsen. (Secde Suresi, 12)
Bu yalvarışları,
kendilerini saran korkunç azaptan kurtulabilmek içindir. Oysa dünyaya geri
döndürülseler bile inkarcıların eski tutumlarının asla değişmeyeceğini Allah
bildirmiştir. Bu insanlar için artık hiçbir şekilde kurtuluş yoktur. Kafirler
kendilerini yaratan ve yaşatan Allah'a isyan etmekle olabilecek en büyük suçu
işlemişlerdir. Bu yüzden hesap günü kendilerini savunmalarına dahi izin
verilmez. Allah bu gerçeği ayetlerde şöyle bildirir:
O
gün, yalanlayanların vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür. Ve
onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez. O gün, yalanlayanların vay
haline. (Mürselat Suresi, 34-37)
Nitekim Kuran'da
Allah'ın, inkarcıların yaptıklarına karşılık olmak üzere din gününde bu
insanlarla konuşmayacağı onları gözetmeyeceği ve arındırmayacağı
bildirilmiştir. Konu ile ilgili ayetlerden bazıları şu şekildedir:
Allah'ın
indirdiği Kitaptan bir şeyi gözardı edip saklayanlar ve onunla değeri az (bir
şeyi) satın alanlar; onların yedikleri, karınlarında ateşten başkası değildir.
Allah kıyamet günü onlarla konuşmaz ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir
azab vardır. (Bakara Suresi, 174)
Allah'ın
ahdini ve yeminlerini az bir değere karşılık satanlar... İşte onlar; onlar için
ahirette hiçbir pay yoktur, kıyamet gününde Allah onlarla konuşmaz, onları
gözetmez ve onları arındırmaz. Ve onlar için acı bir azab vardır. (Al-i İmran
Suresi, 77)
Der
ki: "Onun içine sinin ve Benimle söyleşmeyin." (Mü'minun Suresi, 108)
İnsanların öfkesi,
Allah'ın inkarcılara gazaplanmasıyla kıyaslanamaz bile. İnsan ne kadar
hiddetlense de bunun sonucunda verebileceği ceza sınırlıdır. Oysa Allah'ın
gazabı tasavvur edilemeyecek kadar büyüktür. Akla hayale gelmeyecek dehşette
bir karşılık vardır bu gazabın sonunda. Gazabın boyutları insan aklının ve
hayal gücünün ulaşabileceği sınırların çok ötesindedir. Kuran'da bu gerçek
şöyle ifade edilir:
Şüphesiz
küfredenlere de (şöyle) seslenilir: "Allah'ın gazablanması, elbette sizin
kendi nefislerinize gazablanmanızdan daha büyüktür. Çünkü siz, imana
çağrıldığınız zaman inkar ediyordunuz." (Mü'min Suresi, 10)
Korku
İçinde Olmaları
İnkarcıların
sonsuza kadar sürecek olan korku ve pişmanlıkları ölüm meleklerinin canlarını
almaya gelmesi ile başlar. Meleklere yakalandıktan sonra hiçbir inkarcı kaçmaya
yeltenemez. Çünkü bu son yakalanıştır ve ölümle birlikte sonsuz hayatın
kapısından giriş yapılmıştır. İşte o anda tarif edilemez bir korku tüm
benliklerini sarar ve dünyada kendilerine bildirilen azap gerçeğinin ilk anlarının
başladığını anlarlar. Allah Enam Suresi'nde şöyle buyurmaktadır:
...
Sen bu zalimleri, ölümün 'şiddetli sarsıntıları' sırasında meleklerin ellerini
uzatarak onlara: "Canlarınızı (bu kıskıvrak yakalanıştan) çıkarın, bugün
Allah'a karşı haksız olanı söylediğiniz ve O'nun ayetlerinden büyüklenerek (yüz
çevirmeniz) dolayısıyla alçaltıcı bir azabla karşılık göreceksiniz"
(dediklerinde) bir görsen... (Enam Suresi, 93)
Dünyada elde
ettikleri tüm zenginlikleri arkalarında bırakmışlardır. O gün sahip oldukları
hiçbir şeyin anlamı yoktur. Ne kazandıkları ne de güvendikleri, kimseye bir
fayda sağlamamaktadır. Ayette bildirildiği üzere Allah'ın huzurunda
"yapayalnızdırlar":
Andolsun,
sizi ilk defa yarattığımız gibi (bugün de) 'teker teker, yapayalnız ve yalın
(bir tarzda)' Bize geldiniz ve size lutfettiklerimizi arkanızda bıraktınız.
İçinizden, gerçekten ortaklar olduklarını sandığınız şefaatçilerinizi şimdi
yanınızda görmüyoruz. Andolsun, aranızdaki (bağlar) parçalanıp-koparılmıştır ve
haklarında zanlar besledikleriniz sizlerden uzaklaşmıştır. (Enam Suresi, 94)
İnkarcıların
elleri ayakları bağlanmış gibidir adeta. Dünyada o çok sevdikleri, istenen
herşeyi yaptırdıklarını zannettikleri, kendi istekleri doğrultusunda
kullandıkları bedenlerine söz geçiremezler, sahip çıkamazlar. Yapmak
istediklerini bir türlü yapamazlar. Nitekim Kuran'da bu insanların o gün
secdeye davet edilecekleri, fakat secde etmeye bile güçlerinin yetmeyeceği
bildirilmiştir:
Ayağın
üstünden (örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları gün, artık güç
yetiremezler. Gözleri 'korkudan ve dehşetten düşük', kendilerini de zillet
sarıp-kuşatmış. Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet
edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)
Herşeyin sahibi
Allah'tır ve herşey O'nun dilemesi ile oluşur. İnkarcıların secdeye
çağrılmalarının sebebi, dünya hayatları boyunca yapmayıp ertelediklerinden
dolayı bir sıkıntı ve pişmanlık duymalarını sağlamaktır. Daha önce büyüklenerek
Allah'a secde etmeyi reddeden bu insanlar, o gün istedikleri halde bunu
başaramayacaklardır. Artık tutuklanıp sorgulanır ve cehenneme yollanırlar.
Pişmanlık
Allah'a
kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, saat (kıyamet
günü) apansız onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: "Onda
(dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize" derler.
Dikkat edin, o işleyip-yüklendikleri ne kötüdür. (En'am Suresi, 31)
İnsan yaşamı
boyunca sık sık pişmanlık duygusunu yaşar. Yaptıklarını telafi imkanı da
vardır. Ama nedense kibirinden dolayı düzeltmeye hiç yeltenmez, doğruya hiçbir
zaman yönelmez. Çünkü kendisinin en doğruyu bildiğini zannetmekte, bu yüzden de
her öğüte kulaklarını tıkamaktadırlar. Ama o gün insan, dünyada yaptığı bu
tavrından dolayı ciddi bir pişmanlık duyar. Ancak duyulan bu pişmanlığın bir
geri dönüşü yoktur artık. İnkar edenler o gün yaptıklarını telafi edebilmek
için dayanılmaz bir istek duyarlar. Allah'a kendilerini dünyaya geri döndürmesi
için yalvarırlar. Dünyada sahip olunan malların, oğulların, eşlerin, geleneklerin,
bir temeli olmadan savunulan fikirlerin ne derece anlamsız ve yararsız
olduğunu, sadece Allah için yapılan işlerin bir değeri olduğunu tam olarak
idrak ederler. Ancak bu idrakın kendilerine artık bir faydası yoktur.
İçlerinden bir
kısmı ise gururları nedeniyle böylesine dehşetli bir anda bile pişmanlıklarını
gizlemeye çalışırlar. Bunu haber veren ayette şöyle buyrulmaktadır:
Zulmeden
her nefis, yeryüzündekilerin tümüne sahip olsa bunu (azaba karşılık) mutlaka
fidye olarak verirdi. Onlar azabı görünce pişmanlıklarını gizlerler, oysa onlar
haksızlığa uğratılmadan aralarında adaletle hükmedilmiştir. (Yunus Suresi, 54)
Suçlarını
bilmelerine rağmen bunu belli etmezler. Oysa gördükleri karşılık tam da hak
ettikleri gibidir ve Allah'ın adaletinin bir sonucudur. Allah o gün iman
edenlerle inkar edenleri kesin olarak birbirinden ayırır. İnkar edenlerin
cehenneme girene dek karşılaştıkları her olay şeytanın yolunu doğru yola tercih
etmelerinden dolayıdır. Bu ürkütücü karşılamayı gerçekten de hak etmektedirler:
Kim
bir kötülükle gelirse, artık onlar da ateşe yüzükoyun atılır (ve onlara:)
"Yaptıklarınızdan başkasıyla mı cezalandırılıyorsunuz? (denir)."
(Neml Suresi, 90)
Pişmanlığı
getiren çok fazla sebep vardır. Azapla karşılık görmüşlerdir, yapayalnızdırlar,
kendi derileri dahi aleyhlerinde şahitlik etmektedir, çirkinleştirilmişlerdir
ve sonsuz azabın dehşetini hissetmektedirler. Cehennemi görmüşler ve nasıl bir
dehşetle karşılaşacaklarını sonunda anlamışlardır. Kendisine dünyada körü
körüne bağlandıkları ve güvendikleri sahte ilahları artık bir rüyanın bitişi
gibi yok olmuşlardır. Yolundan büyük bir sebatla gittikleri şeytan da onları
yapayalnız bırakmıştır. Şeytanın sözleri Kuran'da şöyle haber verilir:
İş
hükme bağlanıp-bitince, şeytan der ki: "Doğrusu, Allah, size gerçek olan
va'di va'detti, ben de size vaadde bulundum, fakat size yalan söyledim. Benim
size karşı zorlayıcı bir gücüm yoktu, yalnızca sizi çağırdım, siz de bana
icabet ettiniz. Öyleyse beni kınamayın, siz kendinizi kınayın. Ben sizi
kurtacak değilim, siz de beni kurtacak değilsiniz. Doğrusu daha önce beni ortak
koşmanızı da tanımamıştım. Gerçek şu ki, zalimlere acı bir azap vardır.
(İbrahim Suresi, 22)
O gün müminler
inkarcıların düştüğü bu çaresiz durumu seyredeceklerdir, yaşadıkları aşağılanmanın
sonucunda başları önlerine düşmüş olan kafirler ise utanç ve pişmanlıktan
dolayı ancak göz ucuyla müminlere bakabileceklerdir. Bu gerçek bir ayette şöyle
bildirilir:
Onları
görürsün; zilletten başları önlerine düşmüş bir halde, ona (ateşe) sunulurlarken
göz ucuyla sezdirmeden bakarlar. İman edenler de: "Gerçekten hüsrana
uğrayanlar, kıyamet günü hem kendi nefislerini, hem yakın akraba (veya
yandaş)larını da hüsrana uğratmışlardır" dediler. Haberiniz olsun;
gerçekten zalimler, kalıcı bir azab içindedirler. (Şura Suresi, 45)
Ahiretteki
pişmanlık kuşkusuz dünyadaki örnekleriyle bir kıyasa meydan vermeyecek şekilde
büyüktür. Geri dönüş imkanı ve çaresi olamayan bir pişmanlıktır yaşanan. Artık
hiçbir şekilde değiştirilemeyecek bir sonun çöküntüsünü; bunun ağır yükünü tüm
omuzlarında hissederler. Bu çöküntü ve pişmanlık, büyük bir yanılgının
sonucudur. Bu insanlar kendilerini yaratan ve neredeyse dünyayı tüm
nimetleriyle emirlerine veren Allah'ı inkar etme cesaretinde bulunmuşlardır.
Seçtikleri bu inkar yolu ahirette konaklayacakları yeri belirlemiştir: Bu mekan
cehennemdir. Akıllarına bile getirmek istemedikleri her türlü üzüntünün,
acının, kaygının sonsuza kadar yaşandığı yerdir orası. Allah'ın gazabının
sonuçları tüm azameti ile karşılarındadır artık.
Kendi
Aralarındaki Çekişmeleri
Orada
birbirleriyle çekişip tartışarak derler ki: "Andolsun Allah'a, biz
gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz, Çünkü sizi (yalancı olanları)
alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk. Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı.
Artık bizim için ne bir şefaatçi var, Ne de candan-yakın bir dost. Bizim bir
kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün) olsaydı da iman edenlerden
olabilseydik." Gerçekten, bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman
etmiş değildirler. (Şuara Suresi, 96-103)
İnkar edenler o
gün hiç ummadıkları kadar büyük bir azap ile karşılaşırlar. İçinde bulundukları
durumdan dolayı hem kendilerine hem de kendilerini Allah'ın yolundan
uzaklaştıran insanlara karşı büyük bir kızgınlık içindedirler. Dünyada iken en
önemli hedeflerden biri olan makam ve mevkilerinin o gün hiçbir anlamı
kalmamıştır. İnkarcılar o gün kendilerini doğru yoldan saptıran liderlerine
karşı büyük bir kızgınlık duyarlar. Dünyadayken peşinden koştukları bu
kişilerden kaçarak uzaklaşmaya çalışırlar. Kendilerine tabi olunan insanlar ile
tabi olanların o günkü çekişmeleri ise ayetlerde şu şekilde anlatılır:
Öyle
ki (o gün) kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan
uzaklaşıp-kaçmışlardır. (Artık) Onlar azabı görmüşlerdir ve aralarındaki bütün
bağlar (ve ilişkiler) de parçalanıp-kopmuştur. (O zaman, yönetilip) Uyanlar
derler ki: "Eğer bize bir kere (daha dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi)
muhakkak (şimdi) onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan uzaklaşır
(onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece Allah, onlara bütün yaptıklarını
onulmaz hasretlerle gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler.
(Bakara Suresi, 166-167)
Yüzlerinin
ateşte evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar bize, keşke Allah'a
itaat etseydik ve Resûl'e itaat etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz,
gerçekten biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi
yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir
lanet ile lanet et." (Ahzap Suresi, 66-68 )
Allah Kuran'da,
dünyada insanları yanlış yönlendiren ve Allah inancından uzaklaştıran etkenler
arasında "önde gelenlerin" etkisine de işaret etmiştir. Allah'ın
belirlediği ölçülere göre değil de insanların belirlediklerine göre
"üstün" kabul edilen bu insanların kendilerine tabi olanlar üzerinde
etkileri çok büyük olmuştur. Bu tabiyet sonucunda insanların düşüncesizce
bağlandıkları liderler kendilerine dünyanın geçici değerleri için yaşamanın
makbuliyetini öğretmekte ve boş uğraşılarla onları oyalamaktadır. Ancak ne kendileri,
ne de tabi olanlar, dünya üzerinde yaptıkları hatanın farkına varabilmişlerdir.
Allah'a karşı gelip birbirlerini desteklemişler, kendi doğrularına uymuşlardır.
Bu büyük yanılgının ortaya çıktığı gün, birbirlerini suçlamaya başlarlar. Bu
suçlamalara rağmen her iki taraf da cehennemden çıkarılmayacaktır.
Allah,
Kendisi'ne uyanları doğru yoldan saptıran bu liderleri Kuran'da şu şekilde
tarif etmektedir:
Biz,
onları ateşe çağıran önderler kıldık kıyamet günü yardım görmezler. Bu dünya
hayatında onların arkasına lanet düşürdük... (Kasas Suresi, 41-42)
O,
kıyamet günü kavminin önderliğine geçer, böylece onları ateşe götürmüş olur.
Sonunda vardıkları yer, ne kötü bir yerdir. (Hud Suresi, 98)
O gün inkar
edenler dünyada büyük bir sebatla bağlılık gösterdikleri liderle aralarında
doğu ve batı uzaklığı olmasını isteyeceklerdir. Bu gerçek Zuhruf Suresi'nde
şöyle haber verilmektedir:
Kim
Rahman (olan Allah)ın zikrini görmezlikten gelirse, Biz bir şeytana onun
'üzerini kabukla bağlattırırız'; artık bu, onun bir yakın dostudur. Gerçekten
bunlar (bu şeytanlar), onları yoldan alıkoyarlar; onlar ise, kendilerinin
gerçekten hidayette olduklarını sanırlar. Sonunda Bize geldiği zaman, der ki:
"Keşke benimle senin aranda iki doğu (doğu ile batı) uzaklığı olsaydı. Meğer
ne kötü yakın-dost(muşsun sen)." (Bu söylenmeleriniz,) Bugün size kesin
olarak bir yarar sağlamaz. Çünkü zulmettiniz. Şüphesiz azabta da ortaksınız.
(Zuhruf Suresi, 36-39)
O gün insanlar,
dünyada çok sevdikleri, güvendikleri, büyük bir şehvetle bağlandıkları,
kişilerin bir kısmını tanımayacak, bir kısmını da inkar edecek, hatta onlara
lanet edeceklerdir. Ayette şöyle buyrulur:
(İbrahim)
Dedi ki: "Siz gerçekten, Allah'ı bırakıp dünya hayatında aranızda bir
sevgi-bağı olarak putları (ilahlar) edindiniz. Sonra kıyamet günü, kiminiz
kiminizi inkar edip-tanımayacak ve kiminiz kiminize lanet edeceksiniz. Sizin
barınma yeriniz ateştir ve hiçbir yardımcınız yoktur. (Ankebut Suresi, 25)
Kuran'da,
Allah'ı unutup O'ndan başkasını razı etmeye çalışarak ömrünü geçiren bu
kişilerin Allah'ın huzurunda birbirleriyle olan çekişmeleri şu şekilde
anlatılır:
Siz
ikiniz (ey melekler), her inatçı nankörü atın cehennemin içine, Hayra engel
olan, saldırgan şüpheciyi, Ki o, Allah'la beraber başka bir ilah edinmişti.
Artık ikiniz, onu en şiddetli olan azabın içine atın. Onun yakın-dostu
(saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım. Ancak kendisi
(haktan) uzak bir sapıklık içindeydi." (Allah buyurur:) "Benim
huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim.
Huzurumda söz değişikliğe uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim."
(Kaf Suresi, 24-29)
Müminleri ve
onların gittiği dosdoğru yolu beğenmeyen bu insanlar din gününde müminleri
kendi yanlarında göremeyince oldukça şaşırırlar. Şaşkınlıkları ise ayetlerde şu
şekilde haber verilmektedir:
Ve
derler ki: "Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden saydığımız
adamları göremiyoruz. Biz onları bir alay konusu edinmiştik; yoksa gözler mi
onlardan kaydı?" Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir
gerçektir. (Sad Suresi, 62-64)
Dünyada
aralarındaki anlaşmazlıklar hiçbir zaman son bulmamış, kendi yaşamlarını kendi
elleriyle karartmışlardır. Birbirlerine yaptıkları bu zulmün aslında
farkındadırlar. Yaşadıkları ortamda hatta yakınları arasında dahi rahat
etmemişlerdir. Buna rağmen aralarındaki münakaşalardan bir türlü vazgeçmezler.
Müminler dünyada ve ahirette hep huzur içinde olmalarına rağmen, onlar hep bir
huzursuzluk ve sıkıntı ortamında yaşarlar. Kuşkusuz bu durum yaşadıkları ve
daimi olarak yaşayacakları azap çeşitlerinden biridir. Hem dört bir koldan
acıyı tadacaklar, hem de yakınları sandıkları kişilerle çekişme halinde
olacaklardır.
Aşağılanırlar
Allah'a karşı
büyüklenmenin sonucu aşağılanmaktır. Ahiretin varlığına inanmayan insan,
Allah'ın apaçık varlığını inkar edip umursuzca yaşamasının karşılığını oldukça
pahalı ödeyecektir. Oysa onun dünyadaki yaşamında içine düştüğü; Allah'ın
azabına ihtimal vermemesi, bunu bir an dahi düşünmemesidir. Dünyada şeytanın
askeri olmuş, onun oyalama yöntemlerine kapılmış ve imtihandan ibaret olan bir
yaşamı boş bir amaç uğruna harcamıştır. Hatta Allah'a karşı büyüklenme hırsı
onu yapmaması gereken daha başka hatalara götürmüştür. Allah'a karşı mücadeleye
girişmiş, Allah'ı inkar için yöntemler aramıştır. Bu kuşkusuz büyük bir hatadır
ve sonucu ahirette korkunç bir azap ve büyük bir aşağılanmadır.
İnkarcılar
elbette haksız bir tutum içindedirler. Nimetlere, rızıklara nasıl sahip
olduklarını sorgulamadan, kendi üzerlerinde birtakım zevkleri tatma hakkı
görürler. Ancak ahirette bu haksız büyüklenmenin karşılığı oldukça büyük
olacaktır. Ayette bu gerçek şöyle ifade edilmektedir:
İnkar
edenler ateşe sunulacakları gün, (onlara şöyle denir:) "Siz dünya
hayatınızda bütün 'güzellikleriniz ve zevklerinizi tüketip-yok ettiniz, onlarla
yaşayıp-zevk sürdünüz. İşte yeryüzünde haksız yere büyüklenmeniz (istikbarınız)
ve fasıklıkta bulunmanızdan dolayı, bugün alçaltıcı bir azab ile
cezalandırılacaksınız. (Ahkaf Suresi, 20)
Dünyaya yönelik
bir çaba içerisinde ömrünü geçiren ve ahireti asla düşünmeyen bu insanlar
kıyamet gününde ve sonrasında aşağılanacaklardır. Allah bu gerçeği ayetlerde şu
şekilde belirtilmiştir:
(Her
yanı yaygın olarak kuşatacak olan) Kıyametin haberi sana geldi mi? O gün, öyle
yüzler vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.' Çalışmış, boşuna yorulmuştur.
(Gaşiye Suresi, 1-3)
Sonra
(Allah) kıyamet günü onları aşağılık kılacak ve diyecek ki: "Haklarında
(mü'minlere karşı) düşman kesildiğiniz ortaklarım hani nerede?"
Kendilerine ilim verilenler, dediler ki: "Bugün, gerçekten aşağılanma ve
kötülük kafirlerin üstünedir. (Nahl Suresi, 27)
Kıyamet
günü, azab ona kat kat arttırılır ve içinde aşağılanmış olarak temelli kalır.
(Furkan Suresi, 69)
Allah'a karşı
mücadelelerini çirkin bir cesaretle sürdüren insanlar, hesap gününü
önemsememişlerdir. Allah'ın kendileri için hazırlamış olduğu tuzaktan habersiz
yaşamışlardır. Oysa bu tuzak eşi benzeri görülmemiş bir tuzaktır. Tüm inkarcı
toplumlara elçiler vasıtası ile yapılan öğütler, çok az bir grup dışında,
etkili olmamıştır. Hatta bir kısmının inkarını daha da artıran bu uyarılar,
aslında onların sorumluluğunu da artırmıştır. En nihayet Allah, dünyada
kendilerine hatırlatılan ahiret gerçeğini kıyamet günü en gösterişli şekli ile
insanların tümüne göstermektedir.
Allah'ın
vaadinin sonuçlarının ne olduğunu inkarcılar o gün açık bir şekilde
anlayacaklardır. Yaşamları sürekli değildir ve dünya hayatı tüketilmiştir.
Artık zevk ve isteklerin bir hükmü yoktur, geçerli olan yegane gerçek Allah'ın
hükmüdür. Allah'a karşı zulüm içinde olan bu insanlara yaptıklarının karşılığı
verilmiştir. Allah'ın hükmüne göre azap ve sıkıntı içinde sonsuza dek
yaşayacaklardır.
Böyle olmakla
beraber Allah’tan bir rahmet olarak Peygamber Efendimiz (sav)’nin şöyle bir
hadisi de vardır:
Hz. Peygamber
(sav) şöyle buyurdular: “Kalbinde zerre miktarı iman bulunan kimse ateşten
çıkacaktır.” Ebu Said der ki: “Kim (bu ihbarın ifade ettiği hakikatten) şüpheye
düşerse şu ayeti okusun: “Allah şüphesiz zerre kadar haksızlık yapmaz...” (Nisa
Suresi, 40) (Tirmizi, Sıfatu Cehennem 10, (2601))
İnananların hak
ettikleri cennetteki sonsuz hayat da, tüm ihtişamı ve güzellikleriyle din
gününde tüm insanlığa gösterilecektir. Bir ayette Rabbimiz cennetle ilgili
olarak şöyle haber vermektedir:
Ama
Rablerinden korkup-sakınanlar; onlar için Allah Katında -bir şölen olarak-
altlarından ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler vardır. İyilik
yapanlar için, Allah'ın Katında olanlar daha hayırlıdır. (Al-i İmran Suresi,
198)
Комментариев нет:
Отправить комментарий